30 Ocak 2013

Sabah saat 10 Arkası Yarın başlıyor. Haydi radyo başına...



Hatırladığım en güzel anılardan biri de bugün bile aklıma geldiğinde beni çok mutlu eden TRT radyolarında sabah saat 10’da yayınlanan arkası yarın temsilleridir. O sesleri unutmak mümkün değil, nasıl güzel Türkçe konuşulur onlardan öğrendik. Onlarla büyüdük, onlarla temsil dinlemeyi öğrendik. Radyo tiyatrosu nedir, onların o güzel sesleriyle anladık. O çocuk halimizle annem ve kardeşlerimle birlikte radyonun başına toplanır, biran önce başlamasını beklerdik. Aynı temsil akşamüzeri saat 16 civarı tekrar yayınlanırdı. Şimdi hala kulaklarımda seslerini duyar gibiyim; Sönmez Atasoy, Macide Tanır, Tomris Çetinel, Rüştü Asyalı, Lale Oraloğlu, Alp Öyken, Semih Sergen ve daha şu anda hatırlayamadığım ama dinlemeye doyamadığım tiyatro sanatçılarımız.
Radyo Tiyatrosu diye anons yapan  Rüştü Asyalı,  yöneten Nurşen Girginkoç, Çetin Köroğlu, Semih Sergen, sayılan isimlerin arasında benim hatırladıklarım. Bazen diyorum keşke teknoloji bu kadar hızlı gelişmeseydi. Şimdi bu değerler kayboldu. Hala tiyatro izlemeye devam ediyorum ama o günler bir başkaydı. Hiçbir şey o günleri geri getiremeyecek maalesef.

TRT radyoları hala eski temsilleri yayınlamaya devam ediyor. Bulabildiklerimden bir tanesinin videosunu burada paylaşmak istedim. 2012 yılında yayınlanan bir temsil.


Şimdi sizleri duyabileceğiniz en güzel seslerle başbaşa bırakıyorum ve onları sevgi ve saygıyla anıyorum.

Sizi hiç unutmayacağım…

TRT Radyo Tiyatrosu  Arkası Yarın

BİSİKLET

Yapım: Ankara Radyosu
Yazan: Muzaffer İzgü
Yöneten: Semih Sergen
Efektör: Mehmet Turgut
Teknik Yapım: Alican Deniz

Oynayan Sanatçılar:

Zihni: Alp Öyken
Nimet: Macide Tanır
Hulusi: Fikret Ergin
Sütçü: Hüseyin Soysalan
1. Satıcı: Cahit Çağıran
2. Satıcı: Nihat Hakan Güney
Komşu: Alptekin Ertürk
Sakine: Hepşen Akar
Mustafa: Sabri Özmener
Doktor: Cahit Öztüfekçi
Eskici: Halil İbrahim Kalaycıoğlu





Youtube'da bu güzel sesleri bize dinleme imkanı verdiği için stobbart1 adlı arkadaşa çok teşekkür etmek istiyorum.

29 Ocak 2013

Çok Bol Çikolatalı Kek

Kek


KekKek

Bu keki ilk yaptığımda işte dedim, aradığım lezzet bu. Bu kek çikolata ötesi bir kek. Ancak yapıp yediğinizde anlarsınız. Diğer kekler gibi kürdan testi yapılmıyor çünkü biraz ıslak gibi olmalı. Bu tarifi sevgili Aylin hanım'dan aldım. Fakat ben vişne ve böğürtlen kullanmadan yaptım. Sonuç harika. Kendisine teşekkür ederim. Ellerine sağlık.

28 Ocak 2013

İzmir varmı? senin gibisi...



İzmir, Türkiye’de İstanbul’dan sonra yaşayabileceğim ikinci ve tek şehir. Gittiğimde sokaklarında rahatça dolaştığım yegane şehir.  Tertemiz ve palmiye ağaçları sırasıyla dizilmiş sokakları, Kordonboyu, Karşıyaka’ daki  balıkçı barınakları, eski  Sevinç pastanesi,  şimdilerde Reyhan pastanesi, tarihi asansörü, Darıo Moreno sokağı, Balçova’sı, birbirinden lezzetli balıklar yenilebilecek balıkçıları, tertemiz   sokaklarıyla Alsancak’ı, Sevgi yolu. Anlatılmaz ancak yaşanır bu şehirde. Hep istedim yaşamayı orada. Seyahatler nedeniyle en çok gittiğim şehirdi benim. İzmir seyahati olunca deymeyin keyfime. Gidince yapılacaklar belli. Sabah öncelikle şöyle sıcak bir çay ve boyoz. Öğlen Alsancak Gül sokakta Venedik pizza, şahane bolonez soslu spagetti ve pizza.  Akşamüzeri mutlaka bir arkadaşımla Sevinç pastanesinde çikolatalı pasta, çay eşliğinde. Tabi akşamı iple çekiyorum, Alsancak Kıbrıs Şehitleri caddesinde balık, rakı ve midye dolma. Gece olduğunda İzmir Alsancak’ta dolaşmak hem çok keyifli olur hemde çok rahat dolaşırdım. Sonra doğru otele. Ertesi gün işler bitince, sevgi yoluna gidip bir tur atmak bana en çok keyif veren şeylerden biriydi. Kitapçılar, gümüşçüler. Aslında gerçekten İzmir’de yapılabilecekler o kadar çoktur ki, zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamazsınız. Bana İzmir’i hatırlatan en güzel şeylerden biri de, akşamüzeri genellikle Levanten’lerin saçlarını yaptırıp, en şık giysilerini giyip, Sevinç pastanesinde çay içip yaptıkları sohbettir. Sevinç pastanesi diyorum çünkü 80’li yıllarda genellikle herkes oraya giderdi. İzmir’de çok sayıda Levanten yaşar ve ben onların herşeye olan saygılarına hep hayran kalmışımdır. Hep anılarım arasındadır. Şimdi artık seyahat yok, İzmir’e yerleşemedim tabi ama kızım İzmir Dokuz Eylül üniversitesini kazandı ve şimdi orada yaşıyor. Dolayısıyla yerleşemedim ama kızımı yerleştirdim ve benim bir yarım zaten şimdi orada. 

Arkadaşlarım kendin gidemedin ama kızını yolladın diye takılıyorlar bana. Öylede oldu.

İşte benim bildiğim ve çok sevdiğim İzmir.

27 Ocak 2013

Bizim Sokağın, Gündüz Dondurmacısı, Akşamüzeri Yoğurtçusu



Sanırım daha 6 yada 7 yaşlarındaydım. Yani 1970- 1971 yıllarından söz ediyorum. Çocukluğum, eski Topkapı’da geçti. Bizim sokaktan, gündüz ve akşamüzeri, sesini oldukça rahat duyabildiğim kadar bağıran bir amca geçerdi. Yaz aylarında  gündüz, tadını hala unutamadığım ve hiçbir dondurmada bulamadığım kaymak dondurma, akşam üzeri de iki omuzunda aşağı doğru zincirle sallanan, içinde yoğurt olan bakraçlar ile yoğurt satan amca. 



Yoğurt’un tadı şimdiki yoğurtlarda yok tabi ki. Üzerindeki kaymak ise hiç yok. Onun günün iki ayrı zamanında, herkese duyurmak için bağırması, dondurmasının ve yoğurt’unun tadı, hala dün gibi hatırladığım çocukluk hatıralarımdan bir tanesidir. Oturduğumuz evin penceresinin altına koşup, babaanne 10 kuruş ver, dondurmacı geçiyor dediğimi ve o günleri çok iyi hatırlıyorum. Bütün çocuklar dondurmacı amcanın başına toplanırdı, kimi bir top, kimisi iki top yerdi. Bizim çocukluğumuz bir başkaydı. Çünkü biz sokaklarda oynadık. Evcilik oynardık ki, o zamanlar oyuncak falan yoktu, ya da seksek, lastik atlamaca. Şimdi ben yeni nesil için üzülüyorum. Sadece bilgisayar başında veya okulda geçiyor zamanları. Teknolojiden uzaklaşma ihtimalleri yok, çünkü teknoloji olmazsa bugünkü çocuklarda çağı yakalama şansları da az. Herşey bilgisayar ve teknoloji maalesef. Birkaç dil birden öğrenmeleri gerekiyor. Hele şimdi daha çocukluklarını bile yaşayamadan doğru okula. Çok çabuk büyümeleri isteniyor onlardan.

Keşke onlarda bizim oyunlarımızın tadına varabilseler, bizim kadar şanslı olabilselerdi……….

25 Ocak 2013

Tuzlu Pastane Kurabiyesi


Bu kurabiyeler benim sık sık yaptığım ve aile tarafından çok sevilen kurabiyeler. Ağızda dağılıyorlar. En önemlisi de kavonozda çok uzun süre saklanıyor olmaları.
Mutlaka denemenizi tavsiye ederim.

21 Ocak 2013

AKM' yi kaybettik mi?



AKM neresi?
 Benim için, sizin için neresi? Benim için olan kısmını söyleyeyim. İstanbul’un merkezi, Taksim’in ortası, buluşma noktası. Ama en önemlisi, çok değerli yazarların, bestekarların eserlerinin izlendiği, salona oturduğumuzda, burnumuza gelen o mis gibi kokusu, tiyatroları, operaları, konserleri. Herşey gibi, heryer gibi o şahane sanat merkezi de gitti. Artık buluşma noktası yok, tiyatro yok, opera yok, yok ta yok. Var da yok. Opera için, Kadıköy Süreyya operası veya Caddebostan kültür merkezi, tiyatro için ise Küçükçekmece, Cevahir alışveriş merkezi gibi yerler var.  Nerede Oda tiyatrosu, nerede Aziz Nesin sahnesi ve Taksim sahnesi. İzlediğim, Carmina Burana, Sihirli Flüt, Batı yakasının Hikayesi, Amadeus, La Traviata, Ben Ruhi Bey Nasılım, Çayhane, Ful yaprakları nerede. Onlar şimdi başka sahnelerde. Şimdi bana, söyleyin bu saydığım sahnelerin yerini, oturduğumuz sandalyeleri, her birinin kokusunu kim geri verebilir bir daha.
Şimdi AKM yerine ne yapılırsa yapılsın, asla onun yerini alamayacak. Çünkü içinde o mis gibi kokusu olamayacak. Artık AKM yok, büyük salon yok, sessizlik var. Derin bir sessizlik. Daha hangi değerlerimiz, tarihimiz yok edilecek merak ediyorum.

 İstanbul, Taksim, İstiklal yok oluyor. Biz yok oluyoruz……….

Bekliyoruz bakalım nasıl bir sanat merkezi çıkacak ortaya.

İstiklal'in İnci'si



70’li yıllarda ne çok giderdim, (tabi giderdim derken götürülürdüm, çünkü küçüktüm) İstiklal’e. Hala da gidiyorum. Mutlaka bir tiyatro, opera veya konser izlemek AKM’de. Sonra İstiklal caddesi. Hemen git, Saray muhallebicisinde yemek ye, arkasından İnci’de profiterol. O unutulmaz tat. İstiklal demek tiyatro, opera, konser izlemek ve profiterol yemek demekti benim için. Daha 8 veya 9 yaşlarındaydım bu anlattıklarımla tanıştığımda. O yıllarda hafta sonu geldiğinde, yapmayı en çok sevdiğim şeylerdi. Çevremden bildiğim kadarıyla bizim jenerasyon için bunlar çok değerliydi o zamanlar. Bazen bir buluşma noktası, bazen şahane lezzet, bazen de sadece oraya uğrayamayasam bile, onun orada olduğunu bilmekti. Gidemediğim zaman bile o oradaydı, bilirdim.. Şimdi İnci yok, İstiklal yok, Taksim yok, en kötüsü İstanbul yok. Birçoğumuz için gençliğimizin sembolleri, değerleri, önemli hatıraları vardır. İşte, İnci o önemli gençlik hatırasıydı benim için. Şimdi ise o hatırayı, beni, İstiklal’i yok ettiler, hatta çocukluğumu aldılar. 
Eğer yapılması gereken bir durum varsa bile, bunu daha az rahatsız edici yollarla, yağmalama yapmadan çözmek zor olmasa gerek. Hç kimsenin hatıraları, tarihi yok etmeye hakkı yok. Yavaş yavaş istanbul hatıralarının, değerlerinin ve en önemlisi tarihin yok edilişini izliyoruz. İnci pastanesi ile ilgili televizyonda son gördüğüm, sokağın ortasında ürünlerinin dağıtıldığı idi. Yeyin, yeyin diyen bir adam. Neyi yok ettiklerinin bilincinde bile olmayan, tarihe önem vermeyen, değerleri bilmeyen bir adam. Maalesef inci ile ilgili herkesin zihninde bu görüntüler kaldı. Ama ne yaparsanız yapın, benim kafamdaki, kalbimdeki İnci’yi yok edemeyeceksiniz. Bir tarihi yok etmek, o ülkenin kültürünü yok etmek demektir. 
Yaptıklarınız için değil, sizin için üzülüyorum. Kadir kıymet bilmediğiniz, tarihe önem vermediğiniz için……………